3 Kasım 2008 Pazartesi

Seni özleyeceğim ama unutmayacağım...



Anneannem...
.
Bana çetik örmeyi öğretmişti, çok güzel sütlaç yapardı, “anakuzularım geeelmiş “ diye kapıya çıkar bizi karşılardı, 6 torununu peşine takar mahalle bakkalına götürürdü, bize ne istersek alırdı, küçücük bir cüzdanı vardı, aynı kalabalıkla fırına da giderdik, ekmek alırdık bi sürü, malum ev kalabalıktı...
Çok marifetli sanmayın, öğle yemeğinde bize sahanda yumurta yapardı ama içine anneanne tadı katardı... Yaramazlık yapınca bize hiç kızmazdı, annelerimiz bizi azarlar, o ise “amaan be şekerim çocuk onlar “ der alkış yapar, güzel güzel güler ortamın gerginliğini yumuşatmaya çalışırdı...
Evi giriş katındaydı, sokaktan satıcılar geçerdi, simitçiler, poğaçacılar, eskiciler, yorgancılar...
Hele bir karadumancı vardı...
Anneanneme gidince mutlaka karaduman alınırdı, çocuklar evin pencerelerine oturtulurdu, iki bacağımızı parmaklıkların arasından geçirirler, elimize karaduman külahlarını tutuştururlardı, anneannem altımıza minder koymayı asla unutmazdı, poponuz üşümesin der, gene alkışlar içinde bize gülücük saçardı.
.
Dedemle tanışmalarını anlatırdı...
O askeri hastanede terzilik yapıyordu, dedem ise uzman çavuştu...
.
Çapkın yakışıklı “Durmuş Çavuş” gelip geçerken bu terzi kızı farkediyordu, ama kızın bundan hiç haberi yoktu. Bir akşam geç saate kadar hastanede önlük dikti terzi kız,
Durmuş Çavuş da tesadüfen oradaydı,
hem saatin ne kadar ilerlemiş olduğu hem de kızın tek başına olduğu takıldı aklına,
tanışmak için bundan iyi fırsat mı olurdu?
Gitti kızın yanına,
“ Geç oldu terzi hanım , daha çalışacak mısınız, evinize nasıl döneceksiniz?”
diye girdi lafa...
Kız saf saf
“ Evet haklısınız geç olmuş, fark etmemişim eve dönme vakti gelmiş”
diye cevapladı yakışıklı delikanlıyı.
“Eğer tek başınızaysanız müsaadenizle size eşlik edeyim evinize kadar, bu saatte yalnız çıkmayın yollara”
dedi Durmuş Çavuş.
Terzi kız kabul etti çok düşünmeden, saat gerçekten geç olmuştu, tek başına dönmek bu çavuşla yürümekten daha tehlikeli gibi duruyordu, çıktılar yola...
Havadan sudan konuştular yol boyunca, anlamadan yaklaştılar terzi kızın sokağına.
Kızın babası da meraklanmış, evden çıkmıştı, kızını hastaneden almaya.
Gün görmüş bir adamdı Cemal Aga, ama gene de demişti işe girmeden önce
“kız parası tuz parasıdır, çalışma”
diye hem kızına hem karısına.
O akşam evden çıkarken belki yine bu düşünceler dolanıyordu aklında,
ama sokağın başında gördü kızını,
sağ salim dönüyordu evine
lakin yanında bir delikanlıyla.
Kız tanıştırdı Durmuş Çavuş’u babasına, kısa bir hoş beşten sonra, yalnız bırakmayıp buraya kadar eşlik ettiği için teşekkür ettiler çavuşa ve girdiler sıcak ocaklarına...
İşte o akşam eve birlikte gelmeleri yetmişti evlenme kararlarına.
Cemal Aga’nın çok gözü tutmuştu Durmuş Çavuş’u, zaten zengin ya da fakir olması değildi damadında aradığı, insanlıktı ve Durmuş Çavuş kızına insan gibi davranarak Cemal Agadan en yüksek puanı almıştı.
Durmuş da o akşamdan sonra boş oturmadı tabi, kızın evine yakın kahvehanelerde Cemal Aga’yı ve terzi kızını araştırdı, tanıdıkların ağzından bilgiler kopardı...
Bir şekilde evlendiler,
terzi kız dışındaki herkes memnundu,
o sessiz kaldı,
kararsız kaldı
ama zamanla o da Durmuş Çavuş’a çok alıştı,
hep ona bağlı kaldı, onunla birlikte şehir şehir dolaştı, memleketin her köşesinde yaşadı, 5 tane çocuk doğurdu, Durmuş Çavuş eve ne getirdiyse onunla doydu...
Hatta bu çavuşu öylesine sevmişti ki,
80 yaşına gelip, mavi gözlü, beyaz saçlı, tonton bir ihtiyar olduğunda,
alzheimer kapısını çalıp,
zaten sakin mizaçlı terzi kızı daha da sakin biri yaptığında,
bir zamanlar peşine katıp bakkal bakkal dolaştırdığı torunlarını,
çocuklarını
uzak akrabalar, komşu çocukları, yoldan geçen insanlar belki de düşmanlar yaptığında bile
Durmuş Çavuş hiç çıkmadı aklından,
yemeğini yedi mi, nerede kaldı, eve geldi mi, beni merak eder mi diye düşündü durdu...
.
.
.
Canım anneannem, rahat uyu, biz gene sana geleceğiz...
Biliyorum sen bizi karşılamak için gittin oraya, “ anakuzularım geeeelmiş “ diyebilmek için gittin...