1 Haziran 2010 Salı

Hayatımdaki değersiz "insan"lara

Arkamdan iş çevirmeye ne kadar meraklı olduğunuzu anlamış bulunmaktayım. Unutmayın ki insanın başına ne gelirse meraktan gelir:)
Hiçbirinizin hayatı ile ilgili en ufak bir merakım yok, ne istiyorsanız onu yapın, Allah herşeyi gönlünüze göre versin.
Benim hayatıma gelince;
ne yazıkki sadece merak etmekle kalacaksınız...
Çünkü benimle irtibata geçemeyecek kadar .......sınız.
.
.
.
Bu yazımı da okuyup yorumlayın aranızda, size kolay gelsin:)
.
.
.
Not : Konu ile alakası olan sayılı kişi var, geri kalanlara hitap eden bir yazı olmadı, sizlere sadece sevgilerimi iletiyorum.
Bu blog da bugün itibariyle kapanmıştır.

3 Kasım 2008 Pazartesi

Seni özleyeceğim ama unutmayacağım...



Anneannem...
.
Bana çetik örmeyi öğretmişti, çok güzel sütlaç yapardı, “anakuzularım geeelmiş “ diye kapıya çıkar bizi karşılardı, 6 torununu peşine takar mahalle bakkalına götürürdü, bize ne istersek alırdı, küçücük bir cüzdanı vardı, aynı kalabalıkla fırına da giderdik, ekmek alırdık bi sürü, malum ev kalabalıktı...
Çok marifetli sanmayın, öğle yemeğinde bize sahanda yumurta yapardı ama içine anneanne tadı katardı... Yaramazlık yapınca bize hiç kızmazdı, annelerimiz bizi azarlar, o ise “amaan be şekerim çocuk onlar “ der alkış yapar, güzel güzel güler ortamın gerginliğini yumuşatmaya çalışırdı...
Evi giriş katındaydı, sokaktan satıcılar geçerdi, simitçiler, poğaçacılar, eskiciler, yorgancılar...
Hele bir karadumancı vardı...
Anneanneme gidince mutlaka karaduman alınırdı, çocuklar evin pencerelerine oturtulurdu, iki bacağımızı parmaklıkların arasından geçirirler, elimize karaduman külahlarını tutuştururlardı, anneannem altımıza minder koymayı asla unutmazdı, poponuz üşümesin der, gene alkışlar içinde bize gülücük saçardı.
.
Dedemle tanışmalarını anlatırdı...
O askeri hastanede terzilik yapıyordu, dedem ise uzman çavuştu...
.
Çapkın yakışıklı “Durmuş Çavuş” gelip geçerken bu terzi kızı farkediyordu, ama kızın bundan hiç haberi yoktu. Bir akşam geç saate kadar hastanede önlük dikti terzi kız,
Durmuş Çavuş da tesadüfen oradaydı,
hem saatin ne kadar ilerlemiş olduğu hem de kızın tek başına olduğu takıldı aklına,
tanışmak için bundan iyi fırsat mı olurdu?
Gitti kızın yanına,
“ Geç oldu terzi hanım , daha çalışacak mısınız, evinize nasıl döneceksiniz?”
diye girdi lafa...
Kız saf saf
“ Evet haklısınız geç olmuş, fark etmemişim eve dönme vakti gelmiş”
diye cevapladı yakışıklı delikanlıyı.
“Eğer tek başınızaysanız müsaadenizle size eşlik edeyim evinize kadar, bu saatte yalnız çıkmayın yollara”
dedi Durmuş Çavuş.
Terzi kız kabul etti çok düşünmeden, saat gerçekten geç olmuştu, tek başına dönmek bu çavuşla yürümekten daha tehlikeli gibi duruyordu, çıktılar yola...
Havadan sudan konuştular yol boyunca, anlamadan yaklaştılar terzi kızın sokağına.
Kızın babası da meraklanmış, evden çıkmıştı, kızını hastaneden almaya.
Gün görmüş bir adamdı Cemal Aga, ama gene de demişti işe girmeden önce
“kız parası tuz parasıdır, çalışma”
diye hem kızına hem karısına.
O akşam evden çıkarken belki yine bu düşünceler dolanıyordu aklında,
ama sokağın başında gördü kızını,
sağ salim dönüyordu evine
lakin yanında bir delikanlıyla.
Kız tanıştırdı Durmuş Çavuş’u babasına, kısa bir hoş beşten sonra, yalnız bırakmayıp buraya kadar eşlik ettiği için teşekkür ettiler çavuşa ve girdiler sıcak ocaklarına...
İşte o akşam eve birlikte gelmeleri yetmişti evlenme kararlarına.
Cemal Aga’nın çok gözü tutmuştu Durmuş Çavuş’u, zaten zengin ya da fakir olması değildi damadında aradığı, insanlıktı ve Durmuş Çavuş kızına insan gibi davranarak Cemal Agadan en yüksek puanı almıştı.
Durmuş da o akşamdan sonra boş oturmadı tabi, kızın evine yakın kahvehanelerde Cemal Aga’yı ve terzi kızını araştırdı, tanıdıkların ağzından bilgiler kopardı...
Bir şekilde evlendiler,
terzi kız dışındaki herkes memnundu,
o sessiz kaldı,
kararsız kaldı
ama zamanla o da Durmuş Çavuş’a çok alıştı,
hep ona bağlı kaldı, onunla birlikte şehir şehir dolaştı, memleketin her köşesinde yaşadı, 5 tane çocuk doğurdu, Durmuş Çavuş eve ne getirdiyse onunla doydu...
Hatta bu çavuşu öylesine sevmişti ki,
80 yaşına gelip, mavi gözlü, beyaz saçlı, tonton bir ihtiyar olduğunda,
alzheimer kapısını çalıp,
zaten sakin mizaçlı terzi kızı daha da sakin biri yaptığında,
bir zamanlar peşine katıp bakkal bakkal dolaştırdığı torunlarını,
çocuklarını
uzak akrabalar, komşu çocukları, yoldan geçen insanlar belki de düşmanlar yaptığında bile
Durmuş Çavuş hiç çıkmadı aklından,
yemeğini yedi mi, nerede kaldı, eve geldi mi, beni merak eder mi diye düşündü durdu...
.
.
.
Canım anneannem, rahat uyu, biz gene sana geleceğiz...
Biliyorum sen bizi karşılamak için gittin oraya, “ anakuzularım geeeelmiş “ diyebilmek için gittin...

8 Eylül 2008 Pazartesi

Gezdik biraz...




23 Temmuz 2008 Çarşamba

Bir Fincan Kahve

Hayata bir mola verebilmeli bazen
Sabahın köründe uyanabilmeli hiç işi olmadan
Güneşin doğuşunu izlemeli serin balkondan
Şehrin göbeğinde oturuyorum sanmalı
Sabah öten horoza, meleyen kuzuya inatlan
Annesinin "sıcak bastı uyuyamadım"larını hatırlamalı
Gece kana kana suya koşarken sıcak yatağından
Babasının erkenden kalkan ayaklarının tıpırtısını duymalı
Kimbilir kaç yıl önceki bir tatil sabahından
Bir bulut görmeli havada
Ona daha çok yolu olduğunu anımsatan
Hep yola devam, hep yola devam...
Ama bazen inadına durmalı insan
Koşmadan, konuşmadan...
Belki de bakmadan duymadan
Elini eteğini çekmeli biraz hayattan
Geç kalıyorum kaygısı taşımadan
Hayatın kendi mülkü olduğunu unutmamalı insan.
.
.
.
Evimize gelen bir kahve yapma makinesi yüzünden ya da sayesinden kahveye alıştı şu günlerde bünyem. Köpüklü yapmayı öğreneceğim derken , günde 3-4 fincan içer oldum farketmeden :) Köpüklü kahve nasıl mı yapılırmış;
  • Cezveye su eklemeden önce kahveyi ve tozşekeri ekleyin, kuru kuru karıştırın, sonra suyu ekleyin ve çok az daha karıştırın
  • Cezvenizi ateşe koyduktan ya da makinenizin fişini taktıktan sonra hiç karıştırmayın
  • Kahve ve tozşeker karışımına çok ama çok az granül kahve ekleyin.
  • Taze kahve kullanın
  • Kahveyi çok kaynatmayın, hatta hiç kaynatmayın, kaynamaya başlayacak gibi olduğunda ateşten alın.

Bunlar benim öğrendiğim, şu 3 günlük kahveli ömrümde edindiğim birkaç püf nokta, kimbilir sizlerde ne sırlar vardır :))

Bu arada kahvenin yanında genelde lokum ikram edilir ama ben çikolata ile tercih ediyorum ve fincanımın yanındaki beyaz çikolatayı denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. Adı "BOLÇİ" (Bolu Çikolatası). Önceleri Ankara'ya giderken Bolu üzerinde uğradığımız tesislerde bulabiliyorken artık birçok yerde rastlayabiliyorum (Yalova yolu üzerindeki Safranbolu lokumcuları, Kadıköy'deki Tepe Nautilus vb.) Eğer denemediyseniz bir tadına bakmanızı mutlaka öneririm.





7 Temmuz 2008 Pazartesi

Hımmmm Pankek


O biiiir kalori deposu
O biiiir lezzet bandosu
O biiiir tatil kokusu
O biiiir damak dostu
O biiiir bikiniye sığamama sorumlusu
O biiiir "amaaan ye gitsin, bir daha mı geleceğiz dünyaya" konusu
O biiiir "kadın dediğin etli butlu olur" avuntusu
O biir, o biir, o biir...
.
Minik pankeklerin belki de hiç suçları yok, insan kendini bilmeli, yediğine bir dur demeli, o zaman herşey kararında ve yolunda gider tabi... Ama biz her tatilde üzerine çikolatalar sürüp hindistan cevizleri dökerek, kahvaltılarda 20 dk. kuyrukta bekleme pahasına da olsa kişi başı 10-15 tane tüketiyoruz bu şirinlerden, e haliyle o da yer buluyor kendine bizim göbişlerden...
Ne yazıkki, geçenlerde eşimden gelen
.
"ayyy canım nasıl pankek çekti, acaba sen yapabilir misin, internette tarifi var mıdır, baksak mı acaba"
.
sorusunun üzerine benim verdiğim
.
" ben çooook önceden bakmıştım zaten, olmaz mı, var tabiki, hemen yaparım ben sana"
.
cevabıyla tarifi öğrenmiş, yapmayı becermiş, sadece tatillerde değil artık haftasonu kahvaltılarında da pankek tüketebilir seviyeye erişmiştik...
Ama çok güzelleeeeer:(
Krep gibi durduklarına bakmayın, daha farklı bir lezzet ve de kesinlikle tatlı. Tarifini www.cilek.blogcu.com adresinden aldım ve bence 10 numara, pankek sevenler ya da merak edenler mutlaka denemelisiniz, özellikle çocuklar için süper olacaktır. Yapımı da çok kolay;
Malzemeler;
  • 1 yumurta
  • 8 çorba kaşığı tereyağ (eritilmiş)
  • 2 çorba kaşığı tozşeker
  • Çay kaşığının ucu ile tuz
  • 3/4 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1/2 su bardağı süt
  • 1 çay kaşığı toz vanilya

Yumurta, şeker ve vanilyayı beyazlaşana kadar iyice çırpıyoruz. Unu, kabartma tozunu ve tuzu eleyerek karışıma ekliyoruz ve biraz daha çırpıyoruz. Bu sırada sütü ve eritmiş olduğumuz yağı çırpma kabımızın yanına alarak sütün birazını ve yağın hepsini karışıma ekleyip çırpmaya devam ediyoruz, daha sonra sütün geriye kalan kısmını da ekleyerek biraz daha çırpıp bırakıyoruz. Önceleri daha akışken olmasına rağmen bekledikçe kıvamı koyulaşıyor. (Bu arada karışımı bekletmek gerektiğinden değil ama kızartırken hepsini birden yapamadığımız için mecburen biraz beklemiş oluyor) Krep yapar gibi, teflon tavada çok ama çok az yağ ile birer kaşık kaşık arkalı önlü kızartıyoruz. Pankekleri çevirirken biraz zorluk yaşanabilir, çünkü altı pişmiş olmasına rağmen üstü gayet akışken bir durumda oluyor. Ben 2 adet spatula yardımı ile rahatça halledebildim bu alt üst etme işlemini, eminim siz de kolayca üstesinden geleceksiniz. Bu ölçülerle yaklaşık 15-20 adet pankek çıkıyor. (tabi yaptığınız pankekin büyüklüğüne göre değişecektir, ben 1.5 çorba kaşığı karışım ile 1 pankek yaptım)

Yazının başındaki yakınmalarımı ciddiye almayın, tabiki kalorili ama dikkat ettiğiniz sürece hiçbir sakıncası yok, ayrıca ben ne yersem yarıyor zaten, pankek değil sadece beni üzen :)

3 Temmuz 2008 Perşembe

Hayırlı Kandiller


Önemsenmek istiyoruz hepimiz,
değer görmek,
sevilmek, düşünülmek, merak edilmek…
Tabi bunları kazanabilmek için öncelikle “harcamak” gerekiyor.
Vaktimizi harcamak,
ilgimizi harcamak,
sevgimizi bölüşmek,
aşkımızı arkadaşlığımızı paylaşmak…
Biliyorum bazen bunları yapsak da önemsenmiyoruz, aranmıyoruz sorulmuyoruz.
Neden?
Çünkü pişmemişti hiçbirimizin annesinden akan sütler, yuttuğumuz ilk şey de bile mikrop vardı, kötülük vardı, arındırılmamıştı, işledi önce midemize sonra yüreğimize…
Kaybettik insanlığımızı daha insanlığa adım attığımız ilk günde…
Yitirdik…
Sonra üstüne yaşanmış yıllar eklendi…
Yanan sobaya dokunduk, cızzzz etti bir şeyler,
düştük kanadık,
hata yaptık cezalandırıldık,
yavaş yavaş ve en derinden öğrendik…
Kötüyü,
temkinli olmayı ,
paranoyayı,
güvenmemeyi, korkmayı, bağırmayı, savaşmayı…
Bunların yanında iyi şeylerde bulaştı tabi ellerimize,
sevgi, kardeşlik, hoşgörü, güven de olmalıydı bir yerlerde
Ama ne yazıkki ilk önce kötülüğü indirmiştik midemize,
pişirilmemişti işte, yutmuştuk tabi bizde…
İşledi benliğimize,
kanıksadık gün geçtikçe,
yaşamak varken kardeşçe, düşman olduk gerçekten kardeş olduğumuza bile,
nedir bu öfke,
neyi paylaşamadık şu üç nefeslik ömrümüzde?
.
.
.
Her sorunun cevabı eminim içimizde.
Benliğimizle yüzleşerek temizleneceğimiz nice kandillere…

23 Haziran 2008 Pazartesi

Niyet Simitleri Yaptım ve Geldim



Çok uzun zaman oldu gerçekten, sıkıldım bu blogla ilgilenememekten ve döndüm sonunda :))

Tekrar tekrar merhaba...

Yeni evimize yerleştik, birçoğunuzun dediği gibi Allah'tan şehirlerarası bir taşınma operasyonu değildi bu, ne yapardık yoksa o zaman, şurada iki gıdım yerde bu hallere düştüysek... Halbuki çok ama çok önceden hazırlanmıştık taşınmaya, tam iki ay önceden toplamıştık tüm evi, kutulanmamış tek bir kaşık bile bırakmamıştık ortalarda, en çok anlaştığımız taşıma şirketi sevindi tabiki buna :)) Gene de yaşanan curcunadan kurtaramadık işte kendimizi, dağınıklığa adapte edemedik bedenimizi, istediğimiz kadar çabuk toparlayamadık evimizi :)) Ama artık bunların hepsi geride kaldı, eve taşınıldı...

Şimdi misafirlerimize açıyoruz kapılarımızı...

Şimdiden hepiniz hoşgeldiniz...
Hoşgelenlere bir hoşluk da benden olsun diye niyetli kandil simitleri hazırladım, bakalım ne kadar beğenilecekler :))
Hazır alınan kandil simitlerine küçük küçük niyetler eklendi kurdeleler ile, neler mi yazıyor niyetlerde? E peki birkaçını paylaşalım bari sizlerle;
.
"İyi ki gelmişsin, galiba biraz da kilo vermişsin, bütün herkesin gözü sende bunu böyle bilesin."
"Aman cicim ne zamandır görüşemedik, başbaşa kalıpta şu yanında oturan cadıyı çekiştiremedik. Tüh gördün mü bak kendimizi ele verdik."
"Allah'tan almışız bu evi, göremeyecektik yoksa senin gibi şekerini :) Öğrendin artık evin yerini, bekleriz sık sık bizi ziyaret etmeni."
"Canım, en kısmetsiz senmişsin, kızlar gittikten sonra benimle kalıp evi temizleyeceksin. Ne diyelim , ikimize de kolay gelsin."
"Bir deli kız üşenmemiş yazmış bu falları, saklamış simitler içine, okusun diye arkadaşları, bu simide de bolca şans bırakmış, kime düşerse oymuş bu yılın şahı."
...
Böyle devam eder işte benim zırvalamalar...
Umarım sizler de yiyenlerde beğenirler, yorumlarınızı bekliyorum, sevgilerle...